Reklam
Sağlık

Antikor Tepkileri

Reklam

Vücudunuz her hangi bir tehditi engellemek için antikor kullanır. Ağzınızda çıkan yaradan, vücudunuzda görülen kızarıklık ve döküntüye, ishal den yoğun idrara kadar her tepki antikorların tepkisidir. Bu tepkiye, kullandığınız kimyasal ilaçlar da dahildir.

Sağlık gruplarında insanların şikayetlerini dile getirdiği hastalıkları için, genel bir bilgilendirme ve cevap niteliğindedir. Yazıyı okuduğunuzda çoğu şikayetlerinizin neden olduğunu ve nasıl düzeltilebileceğinizi anlayabilirsiniz.

Reklam

Bağışıklık sisteminiz belli tehditleri tanımayı öğrenir ve bunlara karşı antikorlar üretir. Bir antikor herhangi bir tehdit algıladığında, bağışıklık sisteminize kimyasal bir inflamatuar sel yaratarak bu tehdidi yok etme talimatı verir. Her bir antikor belli bir tehdidi hedef alsa da antikorların “kafası karışabilir” ve sadece benzediği için yeni tehditleri de hedefleyebilirler.

Antikorlar Nasıl Alerji ve Duyarlılık Yaratır?

Tüm antikorlar eşit yaratılmamıştır. Her bir tür farklı biçimde ve farklı hızda çalışır ve farklı tipte tehditlere karşı size daha fazla esneklik sağlarlar.

Aşağıda, otoimmünite ve bağırsak sağlığıyla ilgili belli başlı antikor türlerinden bazılarını bulacaksınız. Görebileceğiniz gibi, her bir antikor “immünoglobülin”in kısaltması olan “Ig” ile isimlendirilmiştir.

Bu, antikor için kullanılan bir başka terimdir. Her bir immünoglobülin tipine gelişigüzel, A, E ve G. harfleri verilmiştir. Bu harflerin herhangi bir anlamı yok, sadece bilim insanları onları böyle etiketlemiş.

Reklam

lgA. antikorları: Bu en yaygın antikor türüdür ve bağışıklık sisteminizin en büyük bölümünü oluşturur. IgA’nızın büyük çoğunluğu bağırsak hattındaki mukozada bulunur. IgA ayrıca solunum yolunuzda (burun, ağız ve akciğerler) ve ürogenital bölgede (idrar yolu ve vajina) de bulunur. Bu antikorlar, zararlı bakteri, virüs ve parazitlerin bu bölgelere yerleşip oraları işgal etmesine mani olurlar. lgA antikorları tükürüğünüzde, gözyaşınızda ve anne sütünde de bulunur. Eğer bağırsaklarınızda mantarlar aşırı çoğalmışsa, kapsamlı bir dışkı testinde tipik olarak IgA seviyesinin düşük olduğu görülecektir. Bu, bağışıklık sisteminizin en randımanlı biçimde çalışmadığının ve enfeksiyonlarla savaşma konusunda daha zor zamanlar geçireceğinizin bir göstergesidir.

lgE. antikorları: Alerjileriniz varsa IgE antikorları devreye girer. Bağışıklık sisteminizin bu bölümü hemen harekete geçer. Davetsiz bir misafiri fark eder etmez doğuştan gelen bağışıklık sisteminizi tam bir koruyucu kimyasal inflamatuar seli yayacak şekilde harekete geçirir. Maalesef bu inflamasyonun etkileri sık sık işgalcinin kendisinden daha kötü olabilir. Mesela yerfıstığı alerjiniz varsa tek ısırık yerfıstığı bile hızlı ve güçlü bir inflamatuar reaksiyonu tetikleyebilir. lnflamasyonun yan etkisi olarak akciğerleriniz şişebilir ki o zaman nefes alamazsınız. Solunum yolunuzu tıkayan yerfıstığı değildir, bedeninizin yerfıstığına verdiği inflamatuar tepkidir.

lgG. antikorları: Bu tip bir antikor, bir IgE tepkisinden çok daha yavaş ve daha az yoğunlukta bir inflamatuar tepkiyi harekete geçirir – bu, alerjiden ziyade “duyarlılık” olarak bilinen bir tepkidir.

Bir IgG antikoru, etkisi yetmiş iki saate kadar ortaya çıkabilen, daha güç algılanan, tam neyin yol açtığını tespit etmenin çok zor olduğu semptomlar yaratır. Bunun sonucunda, tüm sisteminiz çeşitli tehditlerle sık sık karşılaşması sonucu inflamasyonlu hale gelebilir ama IgG tepkileriniz çok geç geldiğinden bu tehditlerin ne olduğunu ve onlardan nasıl kaçınılabileceğinizi anlamak zor olabilir.

Gluten ve süt ürünleri duyarlılıkları bu tip antikorun yol açtığı yaygın sonuçlardır. IgG tepkilerinin önüne geçmek otoimmün hastalıkların genelini ilgilendirdiği için paylaşımlarda ki; gluten, bağırsak, tahıl ve bakliyat konuları bu konuyla alakalıdır.

Reklam

Yukarıda da gördüğünüz üzere, alerjileri tetikleyen IgE antikorlarıdır. Bu antikorlar algıladıkları bir işgalciye karşı hızlı ve bazen ölümcül bir tepkiyi harekete geçirirler. Bağışıklık tepkinizin yoğunluğunun solunum yolunuzu iltihaplandırarak kapanmasına yol açması böyle bir tepkidir.

Kısa vadede genellikle daha az şiddetli olan gecikmiş bir tepkiyi harekete geçiren IgG antikorları da gıda duyarlılıklarını tetikler – ama uzun vadede bu tepkiler çok büyük hasara yol açar.

IgG antikorlarının yetmiş iki saate kadar ortaya çıkmayabilen bir tepkiyi tetiklediğini hatırlayın. Eğer pazartesi günü biraz kurabiye ya da soya soslu ızgara yediyseniz, Çarşamba günü ortaya çıkan migreninizin, aknenizin, gaz sancınızın ya da eklem ağrınızın, yediğinizi bile unuttuğunuz görünüşte sağlıklı bu gıdadan kaynaklandığını fark etmeyebilirsiniz.

Eğer bir otoimmün hastalığınız varsa veya otoimmün ölçeğindeyseniz durum daha da kötüdür. Yukarıdaki gördüğünüz üzere, inflamasyonla ciddi bir savaş içindesinizdir.

Eğer bir otoimmün hastalığınız varsa inflamasyon semptomlarınızı kötüleştirecektir ve eğer böyle bir hastalığınız yoksa sizi otoimmün de daha üst seviyelere taşıyarak bu tür bir hastalığa yakalanma riskinizi artıracaktır. Bu yüzden inflamasyonu azaltmak, otoimmüniteyi düzenlemek ve ondan korunmak için en büyük silahınızdır.

Bütün her şeyi tek tek yazmamıza gerek yok, kaşıntıdan döküntüye, ağrıdan sızıya, ishalden idrara oluşan ne ki varsa ters giden, bilmelisiniz ki bağışıklık sisteminiz tepki veriyordur, bu tepkiyi ishal kesici, kaşıntı giderici, ağrı kesici gibi ilaçlarla baskılamak yerine son 3 gün ne yediğinizi gözden geçirin mutlaka o yediğiniz gıda dokunmuştur veya içtiğiniz başka bir ilacın yan etkisidir.

Kişisel olarak kendi güvenli gıdanızı böyle bulabilirsiniz. Bu sistem sizin için zor ve uzunsa Eliminasyon diyetini denemenizi tavsiye ederim. Şunu çok iyi bilmelisiniz: Gluten bebeklerde dahil bütün insanlara, süt ve ürünleri insanların %90’nına dokunur. Et, sebze ve meyvelerde kan grubuna göre dağılım gösterir.

Gluten, Tahıl ve Bakliyat

 

Gluten, buğday, çavdar ve arpa dahil olmak üzere pek çok tahılda bulunan bir protein grubudur. Gluten pirinç, darı, mısır ya da kinoada bulunmaz. Yulaf tabiatı gereği gluten içermese de geleneksel olarak tarımı yapılan neredeyse tüm yulaflar işlenirken ya da depolanırken çapraz kontaminasyona maruz kalır, bu yüzden tümüyle pratik sebepler dolayısıyla glutensiz kabul edilmezler.

Gluten neredeyse her yerde, bin yıl düşünseniz aklınıza gelmeyecek yerlerde bile var. Glutenin kahvaltılık gevreklerde, ekmekte ve pastane ürünlerinde bulunduğunu biliyor olabilirsiniz. Ama neredeyse her işlenmiş gıdada olduğunu ve bunların arasında ketçap, konserve çorba, soya sosu, işlenmiş et (sucuk, salam, sosis), köfte ve sucuk harcı gibi yerlerde bulunduğunu biliyor muydunuz?

Hatta, Gluten diş macununda, şampuanda, saç kreminde, pek çok losyon, nemlendirici ve kişisel bakım ürününde de bulunabilir. Dikkatli olmazsanız uyanık olduğunuz neredeyse her saat bedeninizi (ya ağzınız ya cildiniz yoluyla) gluten alırken bulabilirsiniz. Yatarken sürdüğünüz nemlendiricide, uyurken bile gluten almaya devam ediyor olabilirsiniz.

Tahıllar, insan ya da hayvan gıdası olarak yetiştirilen nişastalı bitkilerin tohumlarıdır. Örneğin, tahıllar arasında buğday, çavdar, arpa, pirinç, darı ve yulaf bulunur. Mısır ve kinoa teknik olarak tahıl değilse de tahıllara çok benzer proteinler içerirler.

Bakliyatlar, yenebilir tohumları uzun kılıflar içinde yetişen bitkilerdir. Mercimek, nohut, bezelye, yeşil fasulye ve diğer tür fasulyeler (barbunya, kuru fasulye, börülce) bakliyata örnek verilebilir.

Tahıllardaki ve bakliyattaki lektinler bedeninizi inflamasyonlu hale getirir. Bağışıklık sisteminin, otoimmün durum alarmına geçmesini tetikler ve bağırsağın besinleri emme kabiliyetine müdahale eder. Beslenme biçiminiz semptomlara yol açar. Zihninizin bulanık, endişeli ve depresif hissetmesine yol açan şey kısmen glutendir.  Tüm o bakliyat ve soya ürünleri şişkinlik, gaz ve ishali tetikler.

Sorunu daha detaylı inceleyelim.

Glutene aşırı maruz kalmak, çapraz reaksiyonlar yaratarak başka tahıllara olan tepkilerinizi de etkiledi. Gıdamızdaki, suyumuzdaki ve havamızdaki zehirlerde beslenme ve bağışıklık sistemlerimizi, atalarımızın hayal bile edemeyeceği ölçüde istila etti.

Modern yaşamın bu üzücü yeni elementleri şu anlama geliyor: Lektinin sistemlerimizde yol açtığı, eskiden katlanılabilir olan gerilimi, özellikle de otoimmun şikayeti olanlarımız artık kaldıramıyoruz. Ayrıca fasulye yiyen atalarımızın bakliyatlarını bizden farklı hazırladıkları da doğru. Geleneksel olarak, bu gıdalar pişirilmeden önce saatlerce suda bekletilir bu, lektinin ayrılmasını sağlayan ve bakliyatları daha güvenle yenecek hale getiren bir işlemdir.

Atalarımız market nedir bilmedi, hazır gıda görmedi, paketli gıda tüketmedi, bu yüzden onların yeme alışkanlıklarını kendimizinkiyle karşılaştıramayız. Ve yine, tarım sadece birkaç bin yıldır var, bundan birkaç milyon yıl önceki atalarımız hiç tahıl ya da bakliyat yemedi. Bu yüzden bu gıdaları beslenmenizden çıkarın ve şikayetlerinizin ortadan kalktığını izleyin.

Tahıllarla bakliyatın tadının ne kadar lezzetli olduğunu, tokluk hissinin nasıl tatmin edici olduğunu ve ne kadar besleyici göründüklerini biliyorum. Beslenmenizi büyük oranda veya hatta kısmen bile onlara dayandırmaya alışkınsanız, şunu bilin ki bu gıdaların yerine başka şeyler koymanın ne kadar zor bir iş olduğunu da biliyorum.

Lektinler

Lektinler, karbonhidrat bağlayıcı proteinlerdir, yani iki karbonhidrat molekülünü bir arada tutmaya yardım eden proteinlerdir. Lektinler her yerdedir (hayvanlarda, bitkilerde ve mikroorganizmalarda) ama bizi şu anda ilgilendiren tahılların (bol bol bulundukları yerler) ve bakliyatların (o kadar bol olmasa da yine de kayda değer miktarda bulundukları yerler) içindekiler. Özellikle sorunlu olan bir lektin türünün adı “prolamin”dir. Prolaminler kinoada, mısırda ve yulafta bulunur.

Eğer çölyak hastalığınız varsa bunlar büyük beladır

Çölyak hastalığı olan insanlar teoride gluten içermeyen tahılları ve kinoa gibi sözde tahılları yiyebilseler de güvenli sanılan bu gıdalardaki prolaminler bağırsaklara zarar verir ve bağışıklık sistemlerini uyarır. Eğer başka bir otoimmun hastalığımız varsa ya da şikayetlerin herhangi bir noktasındaysak prolaminler bizim üzerimizde de aynı etkiyi yaratabilir.

Öncelikle, prolaminler fırçamsı kenarlarla (yani incebağırsağınızın villus ve mikrovillusla dolu olan çok önemli kısmıyla) kötü bir şekilde etkileşime geçerler. Sindirim kanalınızın bu hassas kısmını prolaminlerle strese sokmak değil, korumak istersiniz.

 

Ayrıca prolaminler önemli ölçüde glutendeki proteinlere benzer şekilde davranırlar. Bir otoimmun ya da inflamatuar hastalığınız varsa bağışıklık sisteminiz glutene karşı halihazırda agresif bir davranış sergiliyor demektir. Aşırı stres altındaki bir bağışıklık sistemi (bu ya otoimmuniteden ya da belirtilerin olması ile ilgili olabilir) gluten ile ona benzeyenler arasındaki farkı ayırt edemeyecektir, bu yüzden en iyisi her ikisinden de kaçınmaktır.

Aglütinler

Tahılda ve bakliyatta bulunan bir diğer sorunlu protein tıpı “aglütininler”dir. Aslında glutenle akrabalıkları yoktur ama glutene adını veren aynı yapışkan niteliğe sahiplerdir. Kırmızı kan hücrelerinin birleşip yığınlar oluşturmasına yol açabilirler ve bazıları gerçekten de zehirlidir (fakat zehirli olanlar gıdanızın içindekiler değildir).

Aglütininlerin geçirgen bağırsağa sebep olduğu ve bağışıklık sisteminizi çok farklı şekillerde olumsuz etkilediği ispatlanmıştır.

Hem doğuştan gelen hem de edinilmiş bağışıklık sistemlerinizi uyarır ve bağışıklık hücrelerine bağlanarak bu hücrelerin işlevlerine müdahale ederler. Bazı aglütininler pişirme yoluyla etkisiz hale gelir, bazısı içinse bu söz konusu değildir.

Aglütininler bir tohumun doğal savunma mekanizmasının parçasıdır. Tohumun kendini sindirilmekten korumak için kullandığı şeydir. Eğer bir tohum sindirilmeye karşı her türden engeli üretiyorsa bu, sindirim sisteminiz için iyi bir şey olamaz, değil mi?

Ne zaman bir tahıl ya da bakliyat yiyecek olsanız prolaminler ile aglütininler arasında pek çok toksik inflamatuar etkiye maruz kalıyorsunuz. Tümüyle sağlıklı insanlar, bu türden bir sindirim stresini kaldırabilir fakat bir otoimmun hastalığınız varsa ya da otoimmun belirtilerinin herhangi bir noktasındaysanız yapacağınız en doğru şey onlardan uzak durmanızdır.

Hazmolmak İstemeyen Tohumlar

Evet sağlıklı bakliyatların ne kadar kötü olduğunu kabullenmek zor fakat tohumlar aslında sindirilmeyi istemezler, onların amacı sindirim kanalında bozulmadan kalmaktır. Böylece vücuttan attığınız zaman verimli bir toprak bulma, yeni bir bitkiyi yeşertme ve varlıklarını idame ettirme şansları olur. (Belli ki insanlar ev yaşamına geçince dışkıları da onlarla birlikte kanalizasyona hapis kaldılar, verimli toprak bulma şansları da kalmadı. Bizim dışkımızın bile toprağa bize ne kadar faydalı olduğunu anlamış olduk. Kendi kendimizin düşmanıyız maalesef. (Bir çok hastalık çağdaş yaşama geçmekle başlamıştır.)

Yani, bağırsaklarınız onları parçalayamasın diye tohumları pek çok savunma mekanizmasıyla donatılmıştır. Parçalayacak olduğunuzda da bunun bedelini ödersiniz. Tohumlar ve dolayısıyla tahıl ve bakliyatlar gibi tohumlu bitkiler bedeninizin karbonhidratları parçalamak için kullandığı enzimleri engelleyen “amilaz inhibitörleri” ve bedeninizin proteinleri parçalamak için kullandığı enzimleri engelleyen “proteaz inhibitörleri” içerir. Proteaz inhibitörleri inflamasyona da neden olur.

Bu enzim inhibitörleri pişirme işleminde bile bozulmadan kalan dayanıklı maddelerdir. Bedeninizin büyük tahıl ve bakliyat porsiyonlarını sindirmesine mani oldukları için sonuçta bedeninizin emilimini yapamadığı gıdayla ziyafet çekecek zararlı bakteriler için gıda sağlamış olurlar. Bu da zararlı bakterilerin aşırı çoğalması sonucu, incebağırsakta aşırı bakteri çoğalması (SIBO) ve mantar çoğalması gibi rahatsızlıkları kolaylaştıran bağırsak disbiyozuna sebep olabilir.

Bu enzim inhibitörleri antikor gibi davranıp doğuştan gelen bağışıklık sisteminizi de harekete geçirebilirler. Bu yüzden, bağırsağınızı strese sokup bağışıklık sisteminize dolaylı biçimde yük bindirmenin yanı sıra, antikor gibi davranarak bağışıklık sisteminizi doğrudan da strese sokabilirler. Tekrar edecek olursak, sağlığı mükemmel bir insan bunu kaldırabilir ama otoimmun hastalığı olan birisi için bu, inflamatuar yangınına benzin dökmekten farksızdır.

Lektinler için kullanılan bilimsel terim “anti-besin”dir, çünkü bedeninizin besin emilimi yapma becerisine aktif biçimde müdahale ederler. Sorunlu bir etkileri daha vardır: Sindirim enzimlerinizi engelledikleri için bunu telafi etmek üzere pankreasınızı daha fazla enzim üretmesi için uyarırlar. Midenizin ve bağırsaklarınızın işlerini yapmalarına yardım etmek için pankreasınız devreye giriyor gibidir.

Bu iki büyük sorun yaratır. İlki, insülin üretimi de dahil olmak üzere başka işler için ihtiyaç duyulan pankreasınızı strese sokar. İnsülin kan şekerinizi ya da glikozu kan dolaşımınızdan çıkarıp hücrelere taşıyan hormondur. İnsülin üretimi dengesiz olduğunda kilo alma ve diyabet potansiyeli taşıma gibi pek çok sorunla karşı karşıya kalabilirsiniz. Bu yüzden, pankreasınıza hali hazırda yapması gerekenden daha fazla iş yüklemek istemezsiniz.

İkincisi, pankreas enzimlerinin kendileri de pek bağırsak dostu değildir. Bunlar bağırsaktaki sıkı bağları/kavşakları çözme eğilimi göstererek kısmen sindirilmiş gıdanın kan dolaşımınıza karışmasına neden olurlar. Dolaşıma karışan gıda da bağışıklık sisteminiz tarafından işgalci olarak algılanır. Glutenin geçirgen bağırsağın sorumlusu olduğunu daha önce gördünüz ama şimdi, glutensiz tahıl ve bakliyatların da geçirgen bağırsağa yol açabildiğini görüyorsunuz.

Şu basit sonuca da ulaşabiliriz. Böğürtlen ve muz gibi küçücük tohumları olan bitkileri yemekte sorun yoktur, çünkü bu tohumlar o kadar küçüktür ki bağırsağınızdaki yolculuklarını parçalanmadan tamamlayabilirler. Onları çiğnemezsiniz, sorunlu kimyasallarını ortaya çıkarmazlar ve içerdikleri gıdadan faydalanabilirsiniz.

Ancak öğütülmeyi ya da çiğnenmeyi gerektiren daha büyük tohumlar, mesela tahıl ve bakliyatlar, içlerini açtığınızda sindirim enzimi inhibitörlerini yayarlar. Bunlar bağırsak bütünlüğünüze zarar veren, bağışıklık sisteminizi strese sokan ve tükettiğiniz diğer gıdalardaki besinlerin emilimini dört dörtlük yapmanızı engelleyen gıdalardır.

Otoimmun ya da inflamatuar hastalıkları olmayan insanlar bu diğer gıda türlerini hazmedebilir ama eğer bir otoimmun hastalığınız varsa ya da belirtilerin herhangi bir noktasındaysanız, en azından bağırsağınızı iyileştirene, inflamasyonunuzu yatıştırana, semptomsuz hale gelene ve artık immünosüpresan ya da biyolojik ilaç kullanmayı bırakana dek sağlamcı davranıp bunlardan uzak durmalısınız. Evet büyük bir değişim fakat gerçekten ilaçlarla yaşayıp yan etki ve ciddi hastalık şikayetleri çekmektense bu gıdalara ara vermek buna değer diye düşünüyorum.

Hastalıkta çok güzel bir yol katettiniz ve ciddi şekilde iyileştiğinize inanıyorsunuz veya ben fasulyesiz yaşayamam dediğinizde aşağıdaki gibi pişirebilirsiniz. (Haftada 1 kez fakat aynı gün et tüketilmemeli! Çünkü ikiside sinidirimi zor gıda)

Baklagillerdeki Lektini ve Zararlarını Azaltmak İçin Önerileri

  • Pişirmeden en az 12 saat önce baklagili suda ıslatın ve suyunu sık sık değiştirin.
  • Islattığınız suya karbonat ilave etmek lektinin zararını daha da azaltır. Suyunu her değiştirdiğinizde bir çorba kaşığı sirke koyunuz ve 24-48 saat (ideali 48 saat) suda bekletiniz.
  • Pişirmeden önce ıslattığınız suyu dökün ve baklagili iyice durulayın ve süzün.
    En az 15 dakika yüksek ateşte pişirin. Kısık ateşte pişirmek toksisitesini beş kata kadar arttırabilir.
  • Baklagillerden yıkanmadan elde edilen unlardan kaçının çünkü bu unlardan hazırlayacağınız bir yiyeceğin lektinini gidermeye fırının ısısı yetmeyecektir.
  • Lektini tahrip etmenin en iyi yolu düdüklü tencerede pişirmektir. Düdüklüde basınçla pişirmek besin değerini de daha iyi korur.

Bakliyat seçimizde kan grubuna uygun olmasına ve suda bekletme süresine dikkat ediniz.

Reklam

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu